• Mali ve Finansal Raporlama Projeleri
  • Satış ve Pazarlama Projeleri
  • Fonksiyonel Şirket Yönetimi ve İnsan Kaynakları Projeleri
  • Operasyonel Projeler
  • Kâr Arttırma Yöntemleri Tüm Projeler ve Eğitimler
  • Kâr Merkezleri Üzerinden İşletme Genel Kârlılığının Arttırılması
  • Zor Zamanlarda (kriz) Şirket Yönetimi
  • İşyerinde insan yerine konan, güvenilen, fikri sorulan kişi elinden gelenin en iyisini yapar. - Doğan Cüceloğlu
  • Bir liderin en önemli işi, doğru insanları seçmek ve onları yönetmektir. Hangi büyüklükte, hangi sektörde, hangi ülkede olursa olsun bir liderin insanları yönetmekten daha önemli bir işi yoktur. - Peter Drucker
  • Hiç yapılmaması gereken işleri, büyük bir verimlilikle yapmak kadar boşa harcanan bir çaba olamaz” - Peter Drucker
  • Konuştuğun zaman, sadece bildiklerini tekrar edersin; Ama dinlersen, yeni şeyler öğrenebilirsin - Dalai Lama
  • Yaşamak için bir nedeni olan herkes, her sıkıntının üstesinden gelebilir. - F. Nietzsche
  • Ölçmediğiniz işi yönetemezsiniz. - Anonim
  • Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde. - Ziya Paşa
  • Araştırmacılık herkesin görebildiğini görüp, bunlardan hiç kimsenin düşünemediklerini çıkarmaktır. - Albert S. Gyorgyi
  • Bazı yenilgilerin nedeni, insanların işi yarıda bıraktıklarında, başarıya ne kadar yakın olduklarını bilememeleridir. - Thomas Edison
  • Yalnız işsiz adamlar değil, daha iyi işler yapabilecek olanlar da başıboştur. - Sokrates
  • Başarıya ulaşamayanların yüzde doksanı yenilgiye uğramamıştır, sadece pes etmişlerdir. - Paul Mayer
  • Yapılmış küçük işler, planlanmış büyük işlerden çok daha iyidir. - Peter Marshall
  • Hata değil, çözüm bulun. - Henry Ford
  • İşleriniz iyi gidiyorsa eğitim bütçenizi iki katına çıkarın, kötü gidiyorsa dört katına. - Peters
  • Çağımızın bir özelliği de, araçların kusursuzluğu yanında amaçların belirsizliğidir. - Albert Einstein
  • Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir. - Cicero
  • Başarılı bir takımın bir çok eli ama tek bir beyni vardır. - Bill Bethell
  • Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler. - Mevlana
  • Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde. - Ziya Paşa
  • Çok çalışan ve çok az şey başaran çok kişi var. - Andy Grove
  • Fikirler kolaydır, icraat her şey demektir. - Anonim
  • En büyük risk, hiçbir risk almamaktır. - Mellody Hobson
  • Biz zeki kişileri, onlara ne yapacaklarını söylemek için işe almıyoruz. Biz zeki kişileri, bize ne yapacağımızı söyleyebilecekleri için işe alıyoruz. - Steve Jobs
MAKALELER

Yönetici Mustafa Kemal’in İşletmedeki Liderlik Tarzları

Mustafa Kemal Liderlikle ilgili diyor ki; 

“Efendiler, tarih, itiraz edilemez bir şekilde ispatlamıştır ki, büyük dâvâlarda başarı için sarsılmaz bir kabiliyet ve kudrete sahip bir önderin varlığı şarttır. Bütün devlet adamlarının ümitsizlik ve beceriksizlik içinde bütün milletin başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, her vatanseverim diyen binbir çeşit insanın, binbir hareket ve görüş tarzı ortaya attığı ve her şeyin allak bullak olduğu bir dönemde, danışmalar yolu ile, birçok hatırlı ve nüfuzlu kimselere bel bağlama gereğine inanmakla, güvenli ve kararlı bir şekilde ve özellikle süratle yol almak ve en sonunda çok çetin olan hedefe ulaşmak mümkün müdür? Tarihte, bu tarzda başarıya ulaşmış bir toplum gösterebilir mi? İkincisi Efendiler; millet, memleket, siyaset ve ordu yönetimi ile hiçbir ilgi ve ilişkileri bulunmamış, bu alanda başarıları görülmemiş ve denenmemiş olan gelişigüzel kimselerden, söz gelişi Erzincanlı bir Nakşî Şeyhi ve Mutki'li bir aşiret reisi gibi zavallılardan da kurulması ihtimalden uzak olmayan herhangi bir temsilciler hey'etine, söz konusu durum ve görev emanet edilebilir miydi? Edildiği takdirde, memleket ve milleti kurtaracağız dediğimiz zaman, milleti ve kendimizi aldatmış olmak gibi bir yanılgıya düşmeyecek miydik?” (Nutuk 2004 s: 61). 

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın bir askeri disiplinle, lider ve ona yürekten bağlı iyi bir ekiple kazanılacağını düşünmektedir. 

İş dünyası da aynen böyledir. Disiplin ve lidere bağlı bir ekip en temel öğelerdir.   

Ülkemizde birçok yönetici bulunmakla birlikte lider sayısı çok yetersizdir. Daha çok liderimiz olsaydı yöneticilerimizin yarısından vazgeçebilirdik. 

Lider ile yönetici arasındaki fark tamamı ile “Misyon” kelimesi içerisinde yatmaktadır.

 

Mustafa Kemal gibi liderler izleyenlerini misyonları ve misyon hisleri ile heyecanlandırarak bir enerji yaratırlar. Yöneticiler ise yaratılan bu enerjiyi sevk ve idare ederler.

 

Mustafa Kemal gibi liderler başarıyı misyonlarına ulaşmadaki başarıları olarak tarif ederler. Yöneticiler için ise başarının tarifi, yaptıkları işi neden yapmakta olduklarından çok, nasıl veya ne kadar iyi yaptıklarıdır.

 

Mustafa Kemal gibi Lider Yöneticiler, daha yüksek bir takım gaye ve değerlere hitap ederler. Onlar için insanlığın iyiliği ve gelişmesine katkıda bulunmak en büyük arzuları olabilir.

 

Yöneticiler daha kısa vadeli çözümler gerektiren gelir, statü, emniyet gibi bir takım ihtiyaçları ön planda tutarlar.

 

Liderlik yöneticiliğe daha asil ve yaratıcı bir boyut getirmektedir. Liderlik olmadan yöneticilik ise pek o kadar cazip değildir.

 

Bundan dolayı Mustafa Kemal’in yöneticilik tarzı  “Lider Yönetici”  diye tanımlanmalıdır.

 

“Yönetici uygular, lider ise yenilik getirir. Yönetici süreklilik sağlar, lider ise geliştirir. Yönetici sisteme, lider insanlara dayanır. Yönetici denetime, lider insanlara güvenir. Yönetici işleri doğru yapar, lider ise doğru işi yapar.”

Warren Bennis

 

İyi bir yöneticiyle iyi bir lider arasındaki en önemli fark “odak” farkıdır. İyi yöneticiler içeriye bakarlar. Şirketin içine, bireylere, insanların tarzları, hedefleri amaçları, ihtiyaçları ve motivasyonları arasındaki farklılıkara bakar. Bunlar küçük ve ince farklılıklardır. Ama iyi yöneticiler bunlara dikkat ederler. Bu ince farklar her insanın kendine has yeteneklerini nasıl performansa dönüştürebilecekleri konusunda onlara yol gösterir. 

İyi liderler ise tam tersine dışarıya bakarlar. Dışarıdaki rekabete, geleceğe, önlerindeki alternatif yollara bakarlar.  Resmin bütününe odaklanıp bağlantılar, çatlaklar bulur,  buradan elde ettikleri avantajları direnin en zayıf olduğu noktaya oturturlar. Önsezileri güçlü, stratejik düşünen, harekete geçirici kişiler olmak durumundadırlar. Doğru oynandığında, bu hiç kuşkusuz son derece kritik bir roldür. Ancak bireylerin yeteneklerini performansa dönüştürme işiyle pek bir ilgisi yoktur. 

 

İyi yöneticiler lider olmayı bekleyen mini üst düzey yöneticiler değildirler. İyi liderlerde kendilerini geliştirmiş yöneticiler değildirler. Bir yönetici ile bir liderin ana işleri birbirinden farklıdır. Bir insan çok başarılı bir yönetici olup, çok kötü bir lider olması çok mümkündür. Bunun tam tersi de geçerlidir. Elbette bir kaç olağan üstü kişilik her iki işte de başarılı olabilir. Biz ona Mustafa Kemal diyoruz.

 

Mustafa Kemal tam bir Lider Yöneticidir.

 

Bu yaklaşımdan yola çıkarak bir değerlendirme yaparsak; Mustafa Kemal bir “Lider Yönetici”olarak yenilikleri uygular ve gelişimi kalıcı hale getirmeye çalışır. Mustafa Kemal doğru insanlarla bir gelişim sistemi kurmaya çalışır. Mustafa Kemal’in Lider Yöneticiliğinde denetimi dışlamaz ama bu insanlara güvenmediğini göstermez. Güven kontrolü, kontrol de güveni dışlamaz. Mustafa Kemal doğru işleri doğru yapacak istemi kurar.

 

Mustafa Kemal’in Lider Yöneticilik tarzında ciddi farklılıklar mevcuttur. Yönetmek, insanlara yapılması gerekeni yaptırmaktır. Lider Yöneticilik ise insanların yapılması gerekeni yapmak istemelerini sağlamaktır. Yöneticiler iter, Mustafa Kemal ise çeker. Yöneticiler emir verir, Mustafa Kemal ise önce iletişim kurar, gerekiyorsa emir verir.

 

Yöneticilik; karmaşıklıkla başa çıkmaya, liderlik; değişimle  başa çıkmaya ilişkindir. Bu yüzden Mustafa Kemal “Lider Yöneticidir”.

 

Mustafa Kemal gibi bir “Lider Yönetici” olabilmek için;

 

Mustafa Kemal’in “Lider Yöneticilik uygulama Metodolojisi” gerekiyor:

 

1.      En başta birinci şart bir yön gösteren bir vizyon sahibi olabilmektir. Nasıl bir vizyon olması gerektiğini yukarıda açıklamıştık. Pekiyi vizyonunuz var, yeterli mi? Mustafa Kemal gibi bir “Lider Yönetici” olabilmek için bu vizyonu nasıl uygulamaya sokacaksınız?

2.      Vizyonu başkalarına açıklamanız,  aktarmanız ve inandırmanız (ikna) gerekir. Bunun içinse ihtiyacınız olan şey coşku ve dinamizmdir. Coşku ve dinamizm bulaşıcı olduğunu belirtmiştik. Bu coşkuya sahip olmak içinse ihtiyacınız olan şey ise ihtiras, bütünlük  ve tutarlılıktır. Onların vizyonunu yönetmeniz gerekir.

3.    Daha sonra onları motive ederek, “katılımcı”(empati) ve “kararlı”(cesaret) taraflarınızı dengeli bir şekilde  uygulayarak yönetmeniz gerekiyor.

4.    Daha sonra da hedefler ulaşıp ulaşılmadığının yakından takibi gerekmektedir. 

Tüm bu adımları (metodolojiyi) uygularken en önemli parçalardan bir tanesi ikna etmektir. Bir yöneticinin Lider Yönetici olabilmesi için gerektiğinde çalışanlarını, Yönetim Kurulunu, Hissedarları, müşterileri ikna etmesi gereklidir. bu konu üzerinde biraz daha duralım.

 Mustafa Kemal bir Lider Yönetici olarak nasıl ikna ediyor?

Lider yöneticilikte “İKNA” başı başına önemli bir rol oynar.

 

1.      Coşkuyla anlatım ve ikna etmek: Mustafa Kemal’in ikna yönteminin temelini anlatımında ve konuşmasındaki coşku ve dinamizmdir. Coşkunun en önemli özelliği bulaşıcı olmasıdır. Siz coşkulu iseniz, karşınızdaki de bundan hemen etkilenir. Mustafa Kemal, Lider Yöneticiliğini öyle bir coşkuyla yapmaktaydı ki herkes etkilenir ve büyük bir motivasyonla işlerine koyulurdu. Mustafa Kemal’in bütün konuşmaları, söylevleri hep bu coşkuyu içermektedir. Aşağıdaki örneklerimizde de görüleceği gibi konuşmadaki kendinden eminlik, kesin yargılar ve örnekler, Mustafa Kemal’in ikna stratejisinin önemli bir parçasıydı. Bu kesinlikteki coşku ve dinamizm herkesi inandırabilir.

2.      Sorularla ikna: Mustafa Kemal bir kişiyi veya grubu ikna edeceği (etmesi gerektiği) zaman, (bizce) önceden hazırlanmış ve kendisini haklı çıkartacak soruları karşısındakine yöneltmekteydi. Nutuk ve yazılmış birçok örneklerdeki diyaloglar bunu içermektedir. Kurtuluş Savaşı daha başlamadan, “Osmanlı Hükümetini ve İngilizleri kızdırmayalım ve gizli çalışalım” fikrine sahip olanlara karşı Mustafa Kemal’in sohbet konuşmasından bazı örneklere bakalım:

            “...ben, canım kadar sevdiğim askerlikte niçin ayrıldım?

“Olduğumuz gibi görünelim ve göründüğümüz gibi olalım, fikrim yanlış mı?” 

Bu tür sorulara karşı cevap doğaldır ki: “Doğrudur Paşam” olacaktır. Devam edelim;

 

“Rauf Beyin bu hususta Kazım Karabekir Paşaya telgraf başında kararımıza evet dedirtmek için uğraştığımızı unuttunuz mu? Bunlar neye delalet eder? İcabında hücuma geçmezsek bu dava hallolur mu?Mütecaviz hareket ne demek? Hakkımızı milletin hakkını, müdafaa konusunda miskinane davranmak olur mu? Yoksa bilasebep şuna buna tecavüz mü ediyoruz? ....buna karşı biz  sükut ederek maksatları olan teşkilatımızı bozmalarına müsaade mi edeceğiz? ......Şu halde Hükümet darılacak diye Kuva-yı Milliye’yi ve teşkilatı vurmak, dağıtmak isteyenlere karşı evet efendim mi diyeceğiz?  (Kansu, s: 450)

 

Bu tür diyaloglar uzar gider. Bu şekilde hazırlanmış akıllı sorular karşısındaki görüşü veya kişiyi sıkıştırır ve ikna ederdi.

 

Başka bir örnekte Nutuk’tan: Mustafa Kemal bu kurtuluş hareketinin liderinin kendisi olması gerektiği konusunda herkesi ikna etmeye çalışıyor:

 

“Efendiler, tarih tartışılmaz bir biçimde göstermiştir ki, büyük işlerde başarı için gücü ve yeteneği sarsılmaz bir başkanın varlığı  çok gereklidir.

 

Bütün devlet büyüklerinin umutsuzluk ve güçsüzlük içinde bütün ulusun başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada “Yurtseverim” diyen bin türlü kişinin, bin bir türlü davranış  ve kanı gösterdiği kargaşalı bir dönemde danışmanlarla, birçok sözü geçer ve akıllı kişilerin kanılarına uyma gereğine inanmakla, sağlıklı v temelli ve özellikle atılganlıkla yürümek ve sonunda ulaşılması güç olan amaca erişmek olanağı var mıdır? Tarihte bu yolla hedefe ulaşmış bir topluluk var mıdır?...

 

İkincisi, ulus, yurt, siyaset ve ordu yönetimi ile hiç bir ilgi ve bağlantıları ve becerisi görülmemiş .....kişilere söz konusu durum ve görev bırakılabilir miydi?...

 

Bırakıldığında “Yurdu ve ulusu kurtaracağız” dediğimiz zaman ulusu ve kendimizi aldatmış olmak gibi kötü bir yanılgıya düşmeyecek miyiz?

 

Böylesi bir kurula perde arkasından yardım edilebileceği düşünülse de bu yol güvenilir sayılabilir miydi?” ( Nutuk, s: 74-75)

 

Bu sorulara soru tekniği olarak baktığımızda kapalı yanlı sorular olduğu görülür. Yani soruları sorarken cevaplar aslında belliydi. Onun istediği cevapları vereceğiniz soruları size sorup görüşünü aktarıyordu. Dolayısı ile karşı taraf mantıken ikna oluyordu. Yukarıdaki sorulara vereceğiniz cevaplara bir bakın. Mustafa Kemal’in istediği cevaplar dışında bir cevap vermeniz mümkün mü?  Benim bu soruma hayır demeniz mümkün mü? Nutuk, yüzlerce defa bu örneklerle doludur.  

2.    Aksi halin durumunu göstererek ikna: Mustafa Kemal, ilgili konudaki diğer görüşlerin veya olasılıkların (önerilen şekilde yapmamanın) nasıl başarısızlığa yol açacağını anlatarak karşısındakini ikna etmekteydi. Hiç tehdit etmeden, isim vermeden, bağırmadan ve bunlar yerine çok basit ifadelerle şimdiki durumun açıkları veya yanlışları, şimdiki durumda devam edilirse olası olumsuz sonuçlar, bu sonuçların dramatik örneklerini anlatarak karşısındakini etkilemekteydi. Bu yaklaşım, kişileri motive ederek yönetim politikalarını uygulamanın en ideal metoduydu.  Hiç bir dış baskı yaratmadan, ancak doğal ve kaçınılmaz sonuçları anlatarak ikna etmek en iyi yollardan biridir. Mustafa Kemal gibi açık ve net olarak durumu tanımla ve açıkla, örnekler vererek görmelerini sağla, arkasından yanlış yorumlaya mahal vermeyecek şekilde açık ve basit emirlerini ver.

3.       Görsel düşünce biçimi ile ikna: Mustafa Kemal gibi bir Lider Yönetici karmaşıklığı anlaşılır kılmak için fikirlerini daha açık, tipik olarak çizim ve benzetmeler kullanarak dile getirir.  Galileo ve Leonardo da Vinci devrimsel fikirlerini görsel olarak açıklardı. Mustafa Kemal’de aynı mantıkta hareket ederdi. Tüm komutanları ile konuşurken sürekli planları kağıtlara çizerdi. Bir gazeteci ile bile konuşurken, padişahın oturduğu yeri, pencereleri ve düşman gemilerinin yerlerini kağıda renkli kalemlerle çizerek anlatıyordu. Görüşme sonrasında gazeteci olayları Mustafa Kemal’in anlatımı sayesinde aynen yaşadığını ve durumu çok iyi anladığını açıklamıştı. Görsellik sağlamak, karşı tarafın duygularını harekete geçirmekte çok işe yarıyordu. Duygular harekete geçince de inanmak kolay oluyordu. 

Lider gönüllü bir şekilde en son otoriteyi ve sorumluluğu kabul eden kişidir. Bu ifade çok diktatörlük ya da otokratik bir yönetim tarzını çağrıştırsa da aslında çok serbest bir politikayı anlatır. En son  kararın ve sorumluluğun yöneticiye ait olduğunu bilen ve kabul eden çalışanlar, kendilerini çok rahat hissederler. Bu sayede harekete geçmek ve bir şeyler yapmak için daha özgür hissederler ve iş görürler. Mustafa Kemal gibi liderler çalışanlarını kısıtlamaz ve özgür bırakırlar.

 

Ancak, Mustafa Kemal her zaman herkese aynı tarz liderliği uygulamaz. Mustafa Kemal’in davranışlarından gözlemlenen 4 ayrı tarz liderlik tanımlayabiliriz. 

 

 

Mustafa Kemal’in “Lider Yöneticilik” tarzları;

 

– 4 adet farklı tarz –

 

Mustafa Kemal, kişiye, şartlara ve kendi hedeflerine göre (ki bunları değişken kabul edebiliriz) farklı liderlik tarzı uygulamaktaydı. Burada tarz demekle insanlara iş yaptırma, etkileme, yönlendirme yöntemi veya metodu demek istiyoruz.

 

“Ben Celal Bey’in hareketlerini ilk zamandan beri takip ediyor, yaptığı ve yapacağı işler hakkında teşhis koymuş bulunuyorum. Bir işin başında bulunan insanların muvaffakiyeti de ancak bu suretle temin edilir. Şahsen tanımadığı kimsler hakkında bilgi almak suretiyle…” (Bayar, Celal, 1962, s:34)

 

Görülüyor ki; Mustafa Kemal gerekli olabilecek yetenek, yetkinlik ve motivasyonda olan herkesi araştırmış ve değerlendirmiştir.  Liderlik tarzları da kişilere göre değişmektedir.

 

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşına daha başlamadan, toplanan Havza ileri gelenlerine son durum hakkında bilgi verdikten sonra; “Bu durumu (işgali) tenkit için bir mevlit okutalım, bir de miting yapalım, halkı aydınlatalım” demiştir.  (Yurdakul, 2006 s: 133)

 

1.    Talimat veren:

 

“Şurada, şöyle, şu zamana kadar yap, sonra gel bana haber ver” Tarzı

 

Lider Yönetici olan Mustafa Kemal, eğer şartlar öyle gerektiriyorsa kararlı bir şekilde detaylı talimat vermektedir.  En küçük detayı bile atlamadan işlerin nasıl, yapılması gerektiğini, neden öyle yapılması gerektiğini anlatarak ve sonuçlarını takip ederek liderlik yapmaktadır. Tartışma ve görüşmelere yer vermeden bir kararın bildirilmesi veya uygulanmasını en kısa zamanda sağlamak isteği zaman kullandığı bir tarzdır. Mustafa Kemal, bu liderlik tarzını kullandığı zaman gücünü bir işi karşısındaki kişiye otoriter bir tutumla yaptırmak için kullanır. Zamansızlık veya diğer nedenlerle, yapılacak işin Mustafa Kemal açısından önemi, kişiler ile ilişkilerinden daha ön plandadır! İşte bu nedenle, kişilerde dikkate alınmadığı hissi ve buna bağlı olarak huzursuzluk ve motivasyon kırıklığı yaratabilmektedir. 

 

Bu tarzı ne zaman kullanmaktadır? Karşısındakiler bilgi, deneyim ve yetenek olarak hazır olmadıkları ve aynı zamanda aynı hedef ve ilkeler için motive olmadıkları durumlarda bu tarzı kullanmaktadır. 

 

Mustafa Kemal bu tarzı nasıl uygular?

 

1.       Bu tarzı seçerken Mustafa Kemal oldukça iyi hazırlanmaktadır. 

2.      Verdiği mesajlar çok açık ve anlaşılırdır. 

3.      Karşısındaki kişi kendisinden istenenin ne olduğunu, nasıl yapacağını, ne zaman yapacağını derhal anlar. 

4.      Bu tarzı kullanırken kullandığı kelimeler kişisine göre değişmektedir. Ancak önemli olan ne dediğinin şüpheye yer bırakmaksızın anlaşılmasıdır.

 

Mustafa Kemal birçok kereler talimat vererek Lider Yöneticilik tarzını uygulamıştır ancak genellikle bu tarz kaba, sert bir yaklaşımla değil, olması gerektiği gibi uygulanmıştır. Örneğin;İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler. Trene binerler kompartımana çekilirler. Ertesi gün kompartımanı çalar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır  Atatürk. Yaveri "ya paşam bu ne hal hiç uyumadınız herhalde niye  böylesiniz" der.

 

"Ya çocuk kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı 
unutmuşunuz. Kolumu yastık yaptım ağrıdı setremi yastık yaptım üşüdüm 
bende uyumadım kalktım" der. Yaveri; "Aman paşam! Birimize haber 
vereydiniz hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik" der. Ve bir 
ülke kurtarmaktan dönen komutan söylüyor bunları tarihi bir cevap derki; "Geç farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz. Hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil milletimin rahatuyuması".

 

Gerektiğinde emir veriyor, ancak gerektiğinde de nazik ve empatik olarak düşünüyor.

 

2. Coaching yapan Liderlik tarzı;

 “Bak böyle yapılır, istersen beraber yapalım” veya Öğreten Tarz”

Mustafa Kemal bu tarzı karşısındakine bir işin belirli şekilde yapılmasına ikna etmek ve yol göstermek demektir. Yukarıda anlatılan gibi bu tarzda da karşısındakinin bir işi yaparken belirli bir şekilde yapılmasını ister. Ancak, Mustafa Kemal, farklı olarak bu davranışı hakkında talimat veriyor olmayı istemez. Mustafa Kemal’in uyguladığı bu tarz liderlikte yapılacak işin önemi, o kişi ile olan ilişkisinden daha ön planda değildir. Ona bu şekilde davranmasını niçin istediğini açıklamak için zaman ayırır ve uzun uzun anlatır. Amacı öğreterek liderlik yapmaktır. Bunun için bir öncü, bir örnek olur veya bir Coach gibi davranır. Mustafa Kemal bu tarzı karşısındakini geliştirmek için kullanır.

 Mustafa Kemal bu tarzı nasıl kullanır? 

1.      Öncelikle ikna etmek amacıyla kullanır. 

2.      Karşısındaki kişinin ne dediğini takip ettiğini, anladığını ve hakikaten öğrendiğini garanti etmek için zaman harcamaya hazırdır. 

3.      Bu prosesi tamamen bir diyalog halinde götürür.

 

Dünyada “Başöğretmen” ismini alan tek lider; Mustafa Kemal’dir.

 

Çevresindekileri her zaman kendisi örnek olarak yönlendiriyor ve göstererek yönetiyordu. (Lead by Example). Bu davranış biçimi en kuvvetli liderlik tekniğidir.

 

Örneğin; "Muharebede yağan mermi yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri, ürkenlerden daha az ıslatır." diyerek bakın askerlerine nasıl liderlik yapıyor. İngilizler Anafartalar’ı çevirmek istedikleri zaman, bu oyunu bozmak için Kireç tepe’yi elde tutmak gerekiyordu. Tepeye giden tek yol donanma topçusunun ateşi altında idi. 38'lik gülleler yağıyor, insan değil kus bile geçemiyordu. Tepeyi almak için Mustafa Kemal'den emir alan subay ve erler tereddüt içinde ve fırsat kolluyorlardı. Düşman bu fırsatı vermiyordu. Mustafa Kemal siperlere koştu ve askerlerinin arasına karıştı. 

·         “Niçin karşıya geçmiyorsunuz?” Diye sordu. İçlerinden biri; 
“Düşman ölüm saçıyor, geçilmez.” Deyince, Mustafa Kemal hiç tereddüt etmeden; 
-“Oradan böyle geçilir!” dedi ve ileri atıldı. Komutanlarının ileri atilisini gören askerler hep birden, toz, duman, alev ve ölüm kasırgası içinde koştular ve tepeyi tuttular.  

 Mustafa Kemal yönetici olsaydı, çalışanlarını eleştirmez ama nasıl yapılacağını bizzat örnek olarak kendi yapar ve gösterirdi. Öğrendiklerine emin olduktan sonra da onlara bu işi delege ederdi. 

Mustafa Kemal’in işletme içinde şöyle dediğini duyar gibiyim: “Büyük işler başarmaları için insanlara yön, yol, yöntem gösterin.” 

 

Bir Lider yönetici olarak işletmenin stratejisini de çalışanlarınızı öğretmeniz gerekebilir. Bazılarının anlayışları sandığınızdan daha sığ olabilir. Onlara da stratejiyi ve neyi neden yaptığınızı daha iyi anlatmanız ve öğretmeniz gerekebilir. Üşenmeyin. Bu lider yöneticiye düşen bir görevdir. Birçok kereler Mustafa Kemal’in okulları, askeri birlikleri dolaştığını ve oradaki en alt rütbedekilerle bile konuştuğunu biliyoruz. Hepsine, cumhuriyeti, devrimleri, Türk tarihini geleneksel coşkusu ile anlatmaktaydı.

 

 

 

 

3. Katılımcı liderlik tarzı; 

 

Sen “Ne Önerirsin” Tarzı

 

Mustafa Kemal bu tarzı çevresindekilerin (çalışanların) kendisinden bekleneni bildiği, verilen işi yapabilecek yeteneğe sahip olduğu, ancak pek istekli olmadığını gördüğü hallerde, mümkün olduğu kadar ona, onun da sorumlu olduğunu hissettirmek ve onda kendi anladığı şekilde harekete geçme arzusunu yaratmak gerektiğinde kullanıyor.  Kökende Erzurum ve Sivas Kongrelerinin temelini bu liderlik tarzı oluşturmaktadır.

 

Mustafa Kemal bu tarzı nasıl uygular? 

1.       Amacı ne bir şekilde açıklar.

2.    Grubun veya kişilerin olumlu yönlerini ortaya çıkartarak motive eder ve onların fikirlerini sorar. Sence nasıl? Sana göre nasıl yapılmalı? Sen ne önerirsin? gibi.

3.    Gelen cevapları aktif bir şekilde dinler.

4.    Hemen hareket planını beraberce oluştururlar.

5.    Sonuçlar beraberce “Kontrol” edilir.

Bu tarz sayesinde kişiler daha sorumlu hissetmekte ve motive olarak harekete geçmektedir. Ancak Mustafa Kemal bu tarzı, işi nasıl yapacağını bilmeyen kişilere asla uygulamaz ve onları poh pohlamak amacıyla kullanmaz.

 

4. Delege eden liderlik tarzı;

 

“İstediğin gibi yap, sonra bana bilgi ver” Tarzı

 Mustafa Kemal bu tarzı, işi başarma arzusu içerisinde ve başarabilecek yetenekteki kişilere kullanmaktadır. Ancak Mustafa Kemal’in delege etmesi (devretmesi) demek ilgisizlik anlamına gelmemektedir. Mustafa Kemal’in karşısındaki kişiye önceden belirlenmiş şartlar dahilinde kendi başına hareket etmesine izin vermesi;  arzu (motivasyon) ve yeteneğe (yeterlilik) sahip olduğunu kabul etmesi demekti.  Kazım Karabekir’e, İsmet İnönü’ye, Fevzi Çakmak’a uyguladığı liderlik tarzı delege eden liderlik tarzıdır.

 

 

Mustafa Kemal bu tarzı nasıl uygular?

 

1.      Delege etmek istediği işin özelliklerini kesin bir şekilde belirler.

 

2.      Serbesti sınırlarını net bir şekilde çizer.

 

3.      İşin yürütülmesi sırasında nasıl ve ne şekilde bilgi almak istediğini de belirler.

 

 

Örneğin Celal Bayar’a verdiği görevler tam olarak bu liderlik tarzını uygulamakta olduğu örneklerlerle doludur. Türkiye İş Bankası Celal Bayar’a delege edilmiştir.

 

Lider Yönetici tarzlarındaki ve iknadaki ortak uygulama özelliği

Mustafa Kemal bu dört liderlik tarzını gerektiği gibi ve gereken kişiye göre kullanmaktadır. Gerektiğinde talimat vererek, gerektiğinde Coaching yaparak, gerektiğinde önerilerini sorarak ve gerektiğinde de delege ederek liderlik tarzını ortaya koymaktadır. Ancak bu dört tarzı da uygularken uygulayış şeklinde ortak bir özellik var: Coşku.

Hangi liderlik tarzını uygularsa uygulasın bunu, ikna aşamalarında olduğu gibi, coşku ile yapardı. Coşkunun en büyük özelliği ise bulaşıcı olmasıdır. Coşku bulaşıcı bir hastalıktır. Siz coşkulu iseniz karşınızdaki de bundan hemen etkilenir. Mustafa Kemal, Lider Yöneticiliğini öyle bir coşkuyla yapmaktaydı ki herkes etkilenir ve büyük bir motivasyonla işlerine koyulurdu. Mustafa Kemal’in bütün konuşmaları, söylevleri hep bu coşkuyu içermektedir. Çanakkale’deki askerleri bir kırbaç harekete ile düşmanın üzerine bu coşkulu talimatları sayesinde sağlamıştı.

Cevat Abbas Gürer’in anılarında anlatılıyor:

“...akşamları bir araya gelir, toplanırız. O coşar, biz coşarız. Meydan okuyucu bir takım konuşmalar olur. Hepimiz katılırız buna. ...” (Gürer; s: 384) 

“Lider Yöneticinin” iletişimi

Mustafa Kemal, karizması çok yüksek bir Lider Yöneticiydi. İletişimde kullandığı becerilerinin ise tamamen sonradan kazanıldığına inanıyoruz. Mustafa Kemal’in insanları etkileme ve onların kalbini kazanma becerisinin; çalışarak, öğrenerek, gözlemleyerek kazanılmış bir beceri olduğunu düşünüyoruz.

  • Vücut diline dikkat ederek ve uyumlu davranıyor.
  • Konuştuğu her kişiye çok önemli olduğu mesajını iletiyor ve öyle davranıyor.
  • Konuştuğu ve beraber olduğu herkesle göz temasını sonuna kadar koruyor, hatta en önemli silahı olarak kullanıyor.
  • İnsanları çok iyi dinliyor ve dinlediğini gösteriyor.
  • İnsanlara her zaman dikkatini veriyor.
  • İnsanlara “söylemiyor”, onlarla “konuşuyor”.
  • Genellikle direkt olarak kendisi iletişim kuruyor. Aracı kullanmıyor.

 

Lider Yöneticinin Talimatlarındaki netlik

Başarılı olamayan yöneticiler, başarısızlığa, karşısındakilerden ne beklediklerini açık ve net olarak iletmekle başarısız olmaya başlarlar. Mustafa Kemal’in emirlerine bir bakın.

“Yazarken ve konuşurken kesin olun, hele özellikle birilerine talimat verirken”

Epictetus (MÖ 50 Yunan Filozof)

Örneğin Amasya Genelgesine bakalım:

Amasya Genelgesi'nin içeriği şöyledir:

1.   Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. (Durum tespiti)

2.   İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu hal, milletimizi âdeta yok olmuş göstermektedir. (Durum tespiti)

3.   Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. (Durum tespiti)

4.   Milletin içinde bulunduğu bu duruma göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir.(Karar)

5.   Anadolu'nun her bakımdan emniyetli yeri olan Sivas'ta bir kongre toplanacaktır.(Talimat)

6.   Bunun için her ilden milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere yola çıkarılması gerekmektedir. Bu temsilciler, Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak cemiyetleri ve belediyeler tarafından seçilecektir. (Talimat)

7.   Her ihtimale karşı, bu meselenin bir milli sır halinde tutulması ve temsilcilerin, lüzum görülen yerlerde, seyahatlerini kendilerini tanıtmadan yapmaları lazımdır. (Talimat)

8.   Doğu illeri için, 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar diğer illerin temsilcileri de Sivas'a gelebilirlerse; Erzurum Kongresi'nin üyeleri, Sivas genel kongresine katılmak üzere hareket edecektir. (Talimat)

Durum tespiti, karar ve talimatların ne kadar açık, anlaşılır ve net olduğunu hepimiz görmekteyiz. Bunun sonuçlarının da ne kadar başarılı olduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Katılımcı Yönetim tarzını uygularken sorduğu sorulardaki netlikle kararlı yönetim yaklaşımındaki kullandığı netlik aynı şekildedir. Talimatlarını verirken de ve delege ederken de aynı netliği kullanmaktadır. 

Hitabet – Mustafa Kemal konuşmalarında Power Point kullanmadı!

Hiçbir işletme okulunda doğru dürüst “iletişim” çalışılmasa bile bir Yöneticinin en çok ihtiyacını duyduğu konu budur. Bir Lider Yönetici olarak yapacağınız konuşmalar en önemli silahlarınız olabilir. Bunun için çok iyi hazırlanılmalıdır. Mustafa Kemal yapacağı bütün büyük nutukları için, bir sayfa bile olsalar, en az bir hafta hazırlanırdı. 

 

 

Unutmayın ki; Mustafa Kemal hiç bir konuşmasında ve sunumunda Power Point kullanmadı. Elinde sadece kelimeleri, ses tonu ve vücut dili vardı.

Mustafa Kemal’in Anzak şehitliğinde yazan ve tarihin altından kalkılması en zor olan sözlerinden bir tanesi. Hiçbir komutan kendi ülkesini işgale gelen düşman güçlerini böyle bertaraf etmemiş, böyle süründürmemiş ve böyle şereflendirmemiştir. Tarih boyunca böyle bir laf başka hiçbir kumandana nasip olmamıştır. Sırf bu laf uğruna Avustralya’dan 80 sene boyunca her sene on saflarda savaşan Avusturalya'lı askerler gemilerle Çanakkale'ye gelmiş, onları o tepelerde gazilerimiz kolları acık karşılamıştır. Aşağıda söylenenler bizce hitabet sanatının zirvesidir.

"Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! 
burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.

Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! göz yaşlarınızı dindiriniz!  Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.
Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."

 

Doğru İmajı yaratmak

Çok az yöneticinin şu günlerde anladığı şey, gerçek imajın çok önemli olduğudur. Bir Lider Yönetici; sadece bir insan olmasına rağmen, organizasyonu için bir düşünür, karar verici ve organizasyonu somutlaştıran bir semboldür. Mustafa Kemal her zaman keskin bir şekilde imajı üzerine bilinçli olarak çalışmıştır. Örneğin, savaşın ortasında bile üniformasında madalyalarını eksik etmezdi. Yolladığı mesajlar her zaman güçlü, açık ve netti.

İşin özü ve ana fikri olmadan imaj çok uzun süre dayanamaz. Bununla birlikte, hiç bir lider istediği doğru sonuçları da imaj olmadan  ve imajı bozulmuşsa sağlayamaz.

Aslında hiç ihtiyacı olmamasına rağmen Mustafa Kemal liderlik rolü için imaj çalışmasına çok önem vermiştir. Kıyafetleri her zaman şık, temiz ve etkileyicidir. Herkesin kafasındaki imajın nasıl değişebileceğini ve zarar verebileceğini bilmekle beraber, aynı şekilde doğru bir imaj yönetimi ile çok şeyin başarılabileceğine inanıyordu.  Örneğin, Sivas Kongresi’nden sonra Ankara’ya gitmek için kimsede yeterli para yoktu. Mazhar Müfit (Kansu), tanıdıkları vasıtasıyla o zamanki Osmanlı Bankası Sivas şubesinden kredi alabileceklerini ve hatta bunu ayarladığını  Mustafa Kemal’e söylediğinde, Mustafa Kemal hemen buna karşı çıkmış ve herkesin bu konuyu yanlış anlayacağını, zorla bankalardan para topladıklarının düşünüleceği ve böyle bir kurtuluş hareketine bunun yakışmayacağını dile getirmiştir.  İmaj her şeydi. Bunu bozamazlardı. Sonuna kadar direnmesine rağmen Ankara’ya gidebilmek için bu borcu almak zorunda kaldılar.

Suriye dönüşü Mustafa Kemal Beyoğlu’nda, Pera Palas Oteli’ne inmişti. Orada İstanbul’un ve olayların merkezinde yaşamak istiyordu.  Misafirlerini kabul ediyordu. Otel yerli ve yabancı şahsiyetlerin kaynaştığı yerdi. Hatta işgal kumandanlarının da...

O günlere ait bir hikaye anlatılır. Başta General Harrington olmak üzere bir kısım işgal kumandanları Pera Palas salonunun bir köşesinde otururlar. Mustafa Kemal nedense dikkatlerini çeker. Kim olduğunu soruştururlar. “Mustafa Kemal” denir. Onlar için Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı’nın önemli şahsiyetlerinden biridir. Yabancı dillerde Çanakkale Savaşı’ndan bahseden ve daima Mustafa Kemal’in isminde düğümlenen kitaplar, yazılar o zaman bile bir kitaplığı doldururdu.

Kendisine haber göndererek masalarına davet ederler. Ama Mustafa Kemal’in cevabı hem nazik, hem kesindir:

 

-“Burada ev sahibi biziz. Kendileri misafirdirler. Onların bu masaya gelmeleri gerekir...”

Mustafa Kemal’in doğru anlaşılmaya ve imaja ne derece önem verdiğini gösteren başka bir olayda şöyledir. Onun Trablusgarp Savaşı’na katılmasıyla ilgili bir görüşme olmuştur.  Halkın nezdindeki imajı için katıldığını söylediği Trablusgarp Savaşı hakkındaki Fatih Rıfkı ile diyaloğu ilginçtir:

Falih Rıfkı Atay diyor ki; “Hatıralarını anlattığı sırada ben Atatürk’e sormuştum: 

–“Afrika’ya gidip İtalyanlarla dövüşmek faydasızdı. Bir başarı    umuyor   mu idiniz?”

Mustafa Kemal: “- Hayır... Fakat Enver ve arkadaşları gideceklerdi. Halk gitmeyenleri  vatanseverlik görevini yapmamış sayacaktı. Sizin kahramanlığınız lafta diyecek olanlar da çoktu.”

Seneler sonra Cumhurbaşkanıyken, yaveri Salih Bozok, başkalarının etkisinde kalarak Ankara’da bir bara ortak okur. Bunu öğrenen Mustafa Kemal, ciddi şekilde karşı çıkmış ve “sen nasıl bar işletirsin” diyerek bu işi bozmuştur.

Mustafa Kemal, neredeyse bütün törenlere, seremonilere, tiyatro açılışlarına katılmış ve toplum önünde sürekli görünmüştür. Bir liderin en önemli görevlerinden ve etrafındakileri etkilemesinin araçlarından biri sürekli görünür olmaktır. Grup etkinlikleri, sosyal etkinlikler çoğu zaman günümüz liderleri tarafından göz ardı edilir. Günümüz Yöneticileri, yatırımcıların, Yönetim Kurulunun, hisse sahiplerinin ve müşterilerin sadece detay rakamlar istediklerin zannederler. Gerçek şu ki rakamlar çok önemlidir ve mantıksal olan sol beyini etkiler. Ancak insanlar hayal gücünü içeren sağ taraf göz ardı edilince önemli bir motivasyon kaynağı da eksik kalmış oluyor. Mustafa Kemal tüm maliyetleri, prosesleri, pazarlama planları çok iyi bilen ciddi bir iş adamı olurken aynı zamanda hayal gücünü, insanları etkilemeyi, konuşmayı, motive etmeyi bir kenara bırakmadan davranıyor olurdu.

 

 

Güçsüz mü hissediyorsunuz?  Ne yapacaksınız?

 

 

Kendinizi zayıf mı hissediyorsunuz? Kendinizi yorgun mu hissediyorsunuz? Gücün geleceği gizli bir kaynak aramanıza gerek yok. Sızlanmayı bırakın, derin bir nefes alın ve güçlüymüş gibi davranın. Mustafa Kemal böyle yapıyordu. İnsanlar size güveniyor ve sizi izliyorlar!

 

 

Birçok zaman hasta, yorgun, bıkmış olabilirisiniz? Mustafa Kemal böbrek hastasıydı, hiç belli etmezdi. Sakarya savaşı sırasında kaburga kemikleri kırıldı, hiç bir şey olmamış gibi cephede savaşmaya devam etti. Çanakkale savaşı sırasında şarapnel parçası göğsüne geldi ancak yanındaki emir subayına sus işareti yaptı ve askerin bunu uyup görmesini engelleyerek maneviyatlarını bozmalarına izin vermedi.

 

 

Mustafa Kemal’in hiç şikayet ettiğini duydunuz mu?

 

Kural: Güçlü ve sağlammış gibi devam et. Güçlü ve sağlam ol.

Bir Yönetici için İmaj çok önemlidir.

Kural: Yönetici gibi davran, yönetici ol.

Hiçbir yönetici bu günlerde sağlığını göz ardı edemez. Birçok yönetim gurusu, kim olduğunuzu, zayıflıklarınızı, sizinde yaralanabileceğinizi çalışanlarınıza göstermenizi önerir. Sakın böyle bir öneriyi dinlemeyin. Hiç bir çalışanınız, Yönetim Kurulu Başkanınız, hissedarlarınız sizi zayıf olarak görmek istemezler. Kendine güveni, sağlığı, görmek isterler ve siz de yönetici olarak bunları onlara göstermek zorundasınız.

Bu yaklaşım onlardan yardım ve destek istememeniz manasına gelmez.  Başkalarından yardım istemek, onlarla bir şeyleri başarmaya çalışma zayıflık göstergesi değildir, tam tersine başarılı birLider Yöneticinin yöntemidir.

Mustafa Kemal başında birçok iş ve problem olmasına hiç bir zaman bunalmamış ve kendini yenik hissetmemiştir. Kendisini çaresiz hissetmesine izin vermemiştir. Çözüm olarak da yaptığı şey: önceliklendirmektir.

Bitmez tükenmez işlerin saldırısı karşısında birçok yönetici kendisini tükenmiş ve çaresiz hisseder. Evet bunu göstermemek ve belli etmemek yapılması gereken bir davranıştır. Ancak çözüm, kızgın tavanın içine atlayarak işlere saldırmak gibi görünür. Ama bu davranış aslında çoğunlukla zaman kaybı ve daha çok tükenmekle son bulur. Önceliklerin analiz edilmesi çok sevilen bir uğraş değildir. Ancak Mustafa Kemal’e göre; Önceliklerin oluşturulması ve analiz edilmesi sayesinde, eldeki kıt kaynaklar daha etkin kullanılır ve mutlak yapılması gereken işler belirlenerek, bir işin arkasından yapılması gereken işler belirlenerek ve yapılarak etkinlik arttırılır ve sonuca ulaşılabilir. Belki de Mustafa kemal’in zor ve uzun gençlik yılları, ona  soğukkanlı olmayı ve paniklemeden işlerin önceliklendirilmesini öğrenmişti. Belki de bu kişisel özelliği sayesinde bütün savaşları kazanmıştı. Birinci Dünya Savaşında bile yenilmeyen tek kumandandı.

 

Fizik ve Sade şıklık

Lider Yöneticilik sadece zihinsel bir oldu değildir. Aynı zamanda fiziksel görünüm ve duruştur. Mustafa Kemal’in fiziksel görünüşü bir çok yazar tarafından zarif, sağlam, keskin ve yakışıklı (bunu kendimizden ziyade hanımların fikrine bırakıyoruz) vb sıfatlarla nitelenmiştir.

Mustafa Kemal’in imajın görsel öğelerini kullanmakta da hiç tereddüt etmediğini görmekteyiz. Öyle ki, Trablusgarp görevi sırasında halkı örgütleyebilmek için yerel kıyafetlerle fotoğraf çektirmeyi gerekli görmüştür. 
Tarihte halkla ilişkilerin yönetim amacı ile kullanılması örneklerinde Büyük İskender örneğini bize anımsatan bu davranış, bir komutan, lider ve yönetici olarak Mustafa Kemal’in ne kadar bilinçli ve yetenekli olduğunu düşündürmektedir.  

Yöresel giysiler ile çektirdiği fotoğrafların yayılması ile Trablus aşiretlerinin ve halkının gönlünde bir sempati ve aidiyet duygusu oluşturmayı amaçladığı şüphesizdir. Eli silahlı, kural tanımayan aşiret çetelerine söz geçirip otorite kurabilmek için yalnızca dış görünüşteki değişikliklerin geçerli olmadığı , şiddet gösterip, sert davranarak, subay sıfatlı bu adamlara sözünü geçirdiğini söylemesinden anlaşılmaktadır. 
Mustafa Kemal’in dış görünüşüne, temizliğe ve diğer insanlar üzerindeki intibasına çok dikkat ettiği bilinmektedir. Nitekim Falih Rıfkı Atay Çankaya’sında Mustafa Kemal ile Ağustos 1913’de karşılaşmasını anlatırken şöyle der:

“ ... İyice sarışın genç bir zabit bu sedirin karşısındaki duvarın dibinde bir iskemleye oturdu. Yakışıklı, temiz giyimli, keskin bakışlı, gururlu, bütün dikkatleri üzerine çeken bu subayın pek söze karıştığı yoktu. Fakat seziliyordu ki, bu olup bitenlerde onun rütbesinden üstün bir önemi vardı....”   
İncelediğimiz döneme ait resimlerde dikkatimizi çeken ilk şey Mustafa Kemal’in genellikle tüm fotoğraflarda en önde ve ortada bulunması ve elinde bir baston, sopa, kamçı veya kılıç, güç gösteren bir obje tutmuş olmasıdır. Bunun yanında her zaman dimdik duruşunu korumuştur ve gözlerindeki bakış hep son derece kararlı ve ileriye doğru, başı yukarı doğru hafif kalkıktır.  Birden fazla çekilen fotoğraflarda o kimseye dayanmaz iken, zaman zaman ona dayanan, koluna giren  komutan ve silah arkadaşlarını da görmekteyiz.  Seçtiği kıyafetler, insanda bir keskinlik duygusu uyandırmakta, adeta görünen gerçeği en basit bir dille anlatmaktadır. Kuvvet  ve kontrol bu gördüğünüz adamdadır.

Her ne kadar Mustafa Kemal imajdan daha çok esasa önem verdiyse de imajı hiç atlamadığını görmekteyiz. Bu imajın en önemli parçası da sade şıklığı idi. Çünkü liderlik ettiği kişiler için bunun önemli olduğunu biliyordu. Hiç bir mücevher ve takı kullanmamasına rağmen şık, zarif, kibar giyinmeye özen gösterirdi.

Yakın arkadaşı Ali Fuat Cebesoy, Atatürk’le nasıl tanıştıklarını şöyle anlatır:

“Perşembe günü akşam yoklamasında dahiliye zabiti beni aldı, birinci sınıf, birinci bölük, birinci takım, birinci mangasına götürüp çavuşa teslim etti. Bu çavuş M. Kemal’di. O anda gözüme çarpan hususiyet üniformasının temizliği, itinalı giyimi, hal ve tavırlarında sezilen, karşısındakine saygı telkin etmek isteyen, askerlere mahsus o tarif edilmez hakim duruşu...Herhalde o çavuşluk hüviyetini doldurmak isteyen müstesna bir hal ve tavır.”

Kural: Yönetici gibi giyin, Yönetici ol.

Ön cephede savaş

Lider Yöneticilik açısından bakarsak; Mustafa Kemal her zaman cephedeydi. Mustafa Kemal her zaman askerleri tarafından görünürdü. Mustafa Kemal bir yönetici olarak  her zaman şirketin içinde görünür, fabrika alanında gezer, muhasebede ödemeleri kontrol ederdi. 

Dumlupınar savaşı kazanılmıştır. Düşman askerleri geri çekilmektedir. Afyon hatları çözülünce birkaç yunan esiri geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan biri zafer kazanmış kumandanın doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüzü kendisine yabancı gelmemişti. Üniformasında hiç bir işaret yoktu. Mustafa kemal'e sordu:

-   Binbaşı mısınız?
-   Hayır. 
-   Kaymakam mı?
-   Hayır. 
-   Miralay mı?
-   Hayır. 
-   Ferik mi?
-   Hayır 
-   Peki nesiniz o halde?
-   Ben Mareşal ve Türk orduları başkumandan’ıyım.

 

Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunan, kekeler:

-   Ben başkumandanın savaş hattına bu kadar yakın bir yerde dolaşmasını işitmiş değilim de...

Mustafa Kemal gibi bir Lider Yönetici çalışanları ile beraber aynı riskleri alır ve onların arasında da bulunur. Onlarla aynı riski almadan, onlarla aynı zorluklara katlanmazsınız, onlara liderlik yapamazsınız.

Mustafa Kemal Nutuk’ta diyor ki; “Efendiler, diğer bir görevim de, ordu içinde, muha­rebe safları arasında bizzat muharebeye katılmak ve savaşı bizzat yönetmekti. Bunu da gücümün yet­tiği ölçüde, hattâ bir kaza sonucu sol kaburga ke­miklerimden birinin kırılmış olmasına rağmen, bütün varlığımla en iyi şekilde yapmaya çalıştığımı sanırım. Sakarya Muharebesi'nin sonuna kadar askerî bir rütbem yoktu.

Ondan sonra, Büyük Millet Meclisi'nce bana «Mareşal» rütbesiyle «Gazi» unvanı verildi. Osmanlı Devleti'nin rütbesinin, yine o devlet tarafından geri alınmış ol­duğunu biliyorsunuz.”

Şirketin geneli, pazarlama ve rakipler açısından bakarsak; Bildiğimiz birçok şirketteki zayıf, etkisiz ve yanlış kararların temel nedeni; müşteri ve pazarları, rakipleri ve ürünlerini gidip yerinde görmemektir. Karar vericilerin feedback (geribildirim) için örgütlü enformasyona ihtiyaçları vardır. Rapor ve rakamlara ihtiyaçları vardır. Ancak aldıkları geribildirimleri gerçeklerin ışığında değerlendiremeyecek olurlarsa, olayı ve ürünü bizzat gidip yerinde görme disiplinine girmeyecek olurlarsa, kendilerini zavallı bir dar görüşlülüğe mahkum ederler.  

Yeni Pragmatik liderlik tanımı

Mustafa Kemal’in pragmatizmi kullanması ona yeni bir mana kazandırmıştır. Pragmatikin sözlük anlamı “yararcı” dır. Günümüzde bu sözcük birçok kişi tarafından olumsuz bir manada örneğin prensipleri olmadan işine geldiği gibi davranmak şeklinde algılanmaktadır. Örneğin bir politikacının kendi durumunu olumluya dönüştürmek için bankacılarla konuşurken ekonomiyi hızlandırmak için vergileri azaltacağını anlatırken, vatandaşlarla konuşurken sosyal güvenliği adam etmek için kurum vergilerini arttıracağını söylemesi gibi.  Bir kelimenin anlamının bu şekilde çarpıtılması çok yazıktır.

Mustafa Kemal döneminde pragmatik kelimesi bambaşka bir anlamda kullanılırdı herhalde. Mustafa Kemal’in pragmatizmi gerçeklerle ve gerçek olaylarla ilgileniyordu. Gelişmek için planlar, ilerlemek, düzeltmek, tedavi etmek, büyümek ancak ve ancak gerçek hayata uygulanabiliyorsa manası olan şeylerdi. Teorik ve hipotezlere dayalı durumlar hiçbir zaman Mustafa Kemal’i ilgilendirmiyordu. Şimdi gerçektir, ancak gelecek gerçek değildir sadece görüntüdür. Gelecekle ilgili olumlu beklentilerin olmasının hiçbir manası yoktur ve yararsızdır. Eğer gelecekte iyiyi istiyorsak şimdi iyiyi yapmalıyız. Çünkü ancak şimdi bir şeyler yapmak elimizdedir. Geleceği ancak bugün oluşturabiliriz.

Mustafa Kemal, Sivas Kongresini gerçekleştirdikte sonra Ankara’ya gitmeye hazırlanıyordu. Şu anda haritalara baksanız çok basit görünebilen bir mesafe için ne paraları vardı ne de gidecek benzinleri. O zamanki ekibin içinde olan Mazhar Müfit (Kansu) Osmanlı Bankasından borç almayı teklif etti. Ancak Mustafa Kemal’e göre gelecekteki planlar için bu çok yanlış bir tutumdu. Aynı şekilde Sivas’taki Amerikan Kolejinden de benzin ve araba lastiği alınması teklif edilmişti. Mustafa Kemal buna da karşıydı. İkisini de zorla almışlar ve gasp etmişler gibi bir mana çıkacağına inanıyor, bu kurtuluş hareketinin hiçbir kanunsuz yakıştırmaya maruz kalsın istemiyordu. Ancak sonunda bugünü kurtarmak için resmi yoldan Osmanlı Bankasından bir tüccar senedi verilerek borç da alındı, Amerikan Okulundan ücret ödenmeden (ödeme teklif edilmesine rağmen)  benzin ve yedek tekerlekler de alındı ve ancak böyle Ankara için yola çıkılabildi. (Kansu, s;481)

Mustafa Kemal gerektiğinde gelecekteki bir faydayı bugünü kurtarmak için harcayabilen, pragmatik bir Lider Yöneticiydi. Olumlu sonuç, bu sonuca ulaşmak için kullanılan olumsuz yollar ve araçlar yüzünden lekelenecektir. Bundan kolay bir kaçış yolu yoktur. Bu durumda karşılaşacağı etik değerler duvarı, bir yöneticiyi her zaman zorlayacaktır.

Gerektiğinde ikinci planda kalmayı bilmek

Çoğu zaman özellikle Enver Bey taraftarları tarafından “hırslı” olarak tanımlanan Mustafa Kemal aslında ekip çalışmasına uyum göstermiştir. 


Mustafa Kemal büyük işler görmek isteyen insanlar için sabırlı olmak, boşuna olayları zorlamamak gerektiğini bilirdi. Bu gibi insanlar telaş ve acele ile çıkmazlara sapmamalıdırlar. Askerlikte çok zaman rütbeleri çok üstün 2.sınıf kimselerin arkasında kalmayı bilerek başarılar kazanmıştır. Kendini ortaya atmamayı, türlü hırslar arasında bunalıp kalmamayı öğrenmiş ve denemişti. Sofya’daki Ataşemiliterlik görevini kabul edip gitmesi buna örnektir.

Diğer yandan, imparatorluğun içinde giderek artan ahlaksızlık ve Mustafa Kemal’in deyimi ile alçaklıkların artmasından son derece rahatsız olduğunu anlıyoruz.  Bunlara cehalet ve kişisel ihtiraslar da eklenince imparatorluk topraklarını savunmak ve onu çöküşten kurtarmak kolay olmayacaktı. Bu düşüncelerle 12 Temmuz 1912’de Behiç Erkin’e şunları yazmıştı:

“Ancak şurasını arzedeyim ki bizde buradaki vaziyet ve mukavemetimizde milletin şanına uygun bir netice olması pek kuvvetli iken, son zamanlarda memleket içinde çıkan elem verici levhalar bizi üzdü. Bizim ahlaksızlığımızın, menfaatperestliğimizin derecesi malum idi. Fakat bunun hıyanet, alçaklık, rezalet derecesine çıkabileceğini katiyen ve katibeten tasavvur etmiyorduk. İhtiraslar, cehalet ve mantıksızlık yüzünden koca Osmanlı Devleti’ni mahvedeceğiz. Kuvvetli bir Osmanlı İmparatorluğu vücuda getirmeyi düşünürken vaktinden evvel esir, sefil ve rezil olacağız.”  

Mustafa Kemal’i etkin bir Lider Yönetici kılan ilkeler:

  1. Her zaman “stratejik olarak yapılması gereken nedir?” diye soruyor. Her adımın arkasından aynı soruyu soruyor. Stratejik hedefi belirliyor, ancak oraya nasıl gideceğini detaylı olarak planlamıyor. Olayları gördükçe ilerliyor. Her adımdan sonra “şimdi hedefe ulaşmak için ne yapmam lazım” diye soruyor.
  2. Bu günü feda etmeden uzun vadeli stratejik plan yapıyor.
  3. Kararlarının sorumluluğunu üstleniyor.
  4. Mutlaka açık iletişim kuruyor.
  5. Çevresindekilerin fikirlerine gerçekten önem veriyordu.
  6. Kendi kararlarını gruba kabul ettiriyor. İkna ederek ya da kararlılıkla kabul ettiriyordu. Ancak mutlaka gruba kabul ettiriyordu.
  7. Sonuna kadar en güçlü v en derin bilgileri elde etmek için çalışıyor, kesin kararlar veriyor, bu kararları eyleme dönüştürüyor ve organizasyonun kendini sorumlu hissetmesini sağlıyor.
  8. Herkesten ve her olaydan hesap soruyordu.
  9. Problemleri bölünmez ve birbirine deymez kompartımanlarda değerlendiriyordu.
  10. İyi performans göstermeyeni hoş görmezdi.
  11. Hiçbir problemi dikkate almamazlık yapmaz ve halının altına süpürmez.